top of page

Psikodinamik Terapi’nin Tarihçesine Beden Üzerinden bir Bakış

Güncelleme tarihi: 23 Eyl


ree

Psikodinamik terapiyi anlamak için psikanalizin ve psikanalitik teorinin öncüsü Sigmund Freud’a değinmek gerekir. Freud, günümüzde “konuşma terapisi (talking cure)” adıyla bilinen yaklaşımın öncülerindendir ve ruh sağlığının psikolojik kökenlerini araştırmıştır.


Bazen bilinçdışı, kelimelerin ve bilincin ulaşamadığı yerde beden aracılığı ile kendini ifade eder; Freud’un açtığı kapı bu gizli dilin ilk yankısını araştırır. Sigmund Freud (1856-1939), Avusturya’da doğmuş nörolog kökenli bir bilim insanıdır. Fiziksel semptomların yalnızca organik sebeplerden kaynaklanmadığını düşünüyordu. Biyolojik olarak rahatsızlığı tespit edilemese de somatik semptomları (bayılma, görmeme, kusma vb.) olan kadınlarla çalışırken, bu semptomların aslında çocukluk deneyimlerindeki travmatik izlerin dışa vurumu olabileceğini keşfetti. Bu keşif o kişileri tedavi etme yönteminde yeni bir yol oluşturdu. Bir “konuşma terapisi (talking cure)” olarak psikanalitik terapi doğdu.  Freud,  insan davranışlarının kişinin kendi çocukluk deneyimlerinden etkilendiğini savundu ve benliği anlamak adına pek çok teori geliştirdi. İnsanların gündelik hayatlarında var olmayı sürdürmek adına geliştirdikleri savunma mekanizmalarını tanımladı, insan gelişimine dair evrelere, rüyaların yorumuna ve yaratabileceği anlamlara ve pek çok daha fazlasına dair teoriler doğdu. 


Freud,  histeri vakaları üzerinde çalışırken psikanaliz ve konuşma terapisi ortaya çıktı, kişilerin geçmişlerinde bastırdıkları şeyin bedensel bir semptom olarak yeniden kendisini gösterdiğini ve bu semptomu ortadan kaldırmak için de semptomu anlamanım gerekliliğini savundu. Semptomu anlamak için de kişinin kendi kişisel anlatısını farklı kavramlar aracılığıyla yeniden yapılandırmayı yöntem olarak belirledi. Psikanaliz, danışanın divana uzanarak serbest çağrışımlarını özgürce o alana bıraktığı bir yerde başlarken beden bu alanın neresinde kalır? Bu soruyu pek çok farklı şekilde anlamlandırmak elbette mümkün. Freud’un sözünü ettiği bastırma, sadece zihinde değil bedende bıraktığı izde de kendini göstermekte ise (bkz. histeri) bedenin kelime haznesini anlama çabası da bir o kadar önem taşır. Bastırılmış bir duygu, bir kasın sürekli gerginliği ya da harekete geçemeyen bir beden parçası olarak kendini gösterebilir. Bu bedensel ipuçları bastırılmış malzemeye açılan kapılar gibidir. 


Uzun soluklu bu yolculukta, kişiliğin katmanlarını kişinin çocukluk dönemlerindeki kişisel deneyimlerinin onda yaratmış olduğu savunma mekanizmaları, ketlenmeler ve kendilik algısı üzerinden anlayabileceğimiz bir “kazı çalışması” olarak tanımladı. Freud’un kişiliği anlamayı bir ‘kazı çalışması’ olarak tanımlaması, bedenle çalışmak açısından da ilham vericidir. Hareket yoluyla katman katman açılan beden deneyimleri, kişinin geçmişinden bugüne taşıdığı izleri görünür kılabilir. 1899 yılında yayımladığı “Düşlerin Yorumu” adlı eseri ile Freud, rüyaların bir tedavi yöntemi olarak önemine ve anlamına değindi. Bu konu o dönem için çığır açan bir paylaşım niteliğindeydi.


Psikanaliz teorisinde rüyalar dileğin yerine getirilmesini, bilinçdışı arzuları ve çatışmaları temsil eder. Rüyalar hem açık (görünen) hem de gizli  (gizil) anlamları içerir. Görünür içerik, rüya sahibinin hatırladığı gibi rüyadan gelen bilgileri içerir. Gizil içerik, rüyanın içine gömülü bastırılmış, sembolik anlamı temsil eder. Rüya analizi sırasında, terapideki kişi rüyanın içeriğini terapistiyle paylaşır.  Belirli semboller içerikten çekildikten sonra, terapist bastırılmış malzemenin keşfini kolaylaştırmak için rüyayı gören kişinin çağrışımlarına eşlik eder. Freud rüyaların bilinçdışına açılan kapı olduğunu söylerken, beden bu açılan kapıda nasıl bir işlev görür? Rüyalar bilinçdışının “simgesel” bir dili iken, bedenin dili ise bunu “somatik” olarak ortaya koyabilir.


Freud ile birlikte ve Freud’dan sonra teoriye katkı sağlayan pek çok önemli psikanalist ve teorisyen ile birlikte psikanalitik terapi yaklaşımları gittikçe zenginleşmiştir. Tüm bunlarla birlikte, psikodinamik terapilerin ortak odağı terapideki kişinin çağrışım ve iç gerçekliğinin öznelliğidir ve kişinin kelimelerinin ve öznelliğinin vazgeçilmez takibi ve irdelenmesidir.  Beden çoğu zaman zihnin bastırmaya çalışırken çektiği ızdırabı görünür kılar, geçmişin izlerini dış dünyaya ileten bir yol haritası ile sessizliği bozar ve gürültüyü açığa çıkarır. Freud’un psikodinamik teorisi de Dans ve Hareket Terapisi de bu sessizlikte gizlenen hikayeleri okumayı arar. Dans ve hareket terapisi de sırtını psikanalitik kurama dayar ve rüyalar, semptomlar, tekrarlar kendisini hem zihinsel hem bedensel bir yolculuk içerisinde açığa çıkarabilecek bir alan elde eder. 

 
 
 

Yorumlar


Bazen Sizinle Bir Şeyler Paylaşıyorum

Teşekkürler!

bottom of page